5 sene ago · · 0 comments

Hayatın Zorluklarına Karşı Dayanıklı Olmanın Yolları

Her insan hayatının belli dönemlerinde zorluklar yaşar; işten çıkarılma,hastalıklar, ekonomik sorunlar, ilişkilerin bitmesi, sevilen kişilerin yitirilmesi gibi  durumlar aslında hayatlarımızın birer parçası haline gelmiştir. 

Fakat her insan bu tip zorluklarla aynı şekilde mücadele edemez. Bazısı hayatına kaldığı yerden devam edip hayata sıkı sıkı tutunabilirken bazısı da yaşadıklarının etkisini uzun süre üstünden atamayabilir.

Fakat her insan bu tip zorluklarla aynı şekilde mücadele edemez. Bazısı hayatına kaldığı yerden devam edip hayata sıkı sıkı tutunabilirken bazısı da yaşadıklarının etkisini uzun süre üstünden atamayabilir.

Mücadele edemeyenler kendilerini depresyonun kucağına bulabilir ya da isimlerinin önüne altın harflerle “mağdur” sıfatını ekleyerek hayatlarını sürdürebilirler.

Psikolojik dayanıklılığa etki eden faktörler;

• Kişide kendisini seven, cesaretlendiren ve kendisine güvenen bir destek mekanizmasının varlığı,

• Kişinin iletişim yeteneğinin gelişmiş olması,

• Kişinin problem çözme yeteneklerinin gelişmiş olması,

• Kişinin akılcı planlar yaparak bunları uygulayabilmesi,

• Güçlü duygu ve dürtüleri yönetebilme,

• Benlik algısının olumlu olması ve olaylarla mücadele etme mekanizmasına güven duyulması olarak sıralanabilir.

Psikolojik olarak dayanıklı bireylerde ortak kişilik özelliklerine baktığımızda;

• Toplumun genelinden daha iyimser olma eğilimindedirler

• Karşılarına çıkan seçenekleri daha iyi analiz edip değerlendirirler

• Değişimin yaşamın bir parçası olduğunu ve hayatın her zaman planlandığı gibi gitmeyebileceğini kabul ederler

• Değiştirebilecekleri şeylere enerji harcarlar

• Başkalarının kendilerine yardımcı olmasına açıktırlar.

Psikolojik Dayanıklılığımızı Arttırmanın Yolları

 1.Hatalarınızdan ders alın ve kendinizi sürekli gelişime programlayın.

Yaşamda karşılaştığınız zorlukları birer felaket yerine yeni öğretilere imkan sağlayan deneyimler olarak algılamak psikolojik dayanıklılığımızı artıracaktır. Zor zamanların yaşamın doğal bir parçası olduğunu kendimize hatırlatırsak başımıza gelen felaketler için birilerini ya da kendimizi suçlamayı seçmek yerine enerjimizi olayları düzeltmeye harcayabilir, eskisinden daha kuvvetli olarak bu zamanları atlatabiliriz.

 2.Hayatınızda sizi destekleyen insanlar olsun…

Zor zamanlarınızda sizi destekleyen, yanınızda olan kişilerden oluşan bir destek mekanizmanızın olması psikolojik dayanıklılığımızı arttırmak için çok önemlidir. Yeni arkadaşlar edinin, grup aktivitelerine dahil olun, derneklere üye olun, en önemlisi ihtiyacınız olduğunda yardım istemeyi atlamayın.

3.“Neden” yerine “Nasıl” diye sorun…

Zihninizdeki soru kalıplarını “neden” yerine “nasıl” olarak güncelleyin. Başımıza gelen kötü olayların çoğunlukla mantıklı bir açıklaması yoktur ancak yine de “neden” diye sormaktan kendimizi alamayız ve bu yanıtı olmayan sorular zamanla içinden çıkılmaz bir öfkeye, kendini suçlamaya ve depresyona dönüşür. Düşünce sistemimizi bu tür olaylarla “Nasıl” başa çıkabileceğimize odaklarsak çok daha üretken bir zihin yapısına ve kendimize olan saygımızın artmasına neden olur.

 4.Duygularınızı kontrol etmeyi öğrenin.

Öfke, üzüntü, korku gibi kuvveti duygular çevremizde olup biteni net olarak görmemize ve doğru kararlar vermemize engel olur. Psikolojik dayanıklılığı yüksek kişiler duygularını yönetmeyi ve dikkatlerini yapıcı aktivitelere yönelterek kendilerini çok daha sağlıklı bir şekilde ifade etmeyi bilirler.

5.Düşündüğünüzden daha güçlüsünüz!

Psikolojik olarak dayanıklı kişiler başlarına gelen problemleri çözebilecekleri konusunda kendilerine daha çok güvenirler. Kendine güven yaşanılanları nasıl anlamlandıracağımız hakkında büyük fark yaratabilir. Bunun için yapılabilecek en iyi yöntemlerden bugüne kadar karşılaştığımız tüm zorlukları yazmaktır. Ölüm gibi büyük kayıplardan birinin size söylediği, sizi inciten ufak bir söze kadar eminiz ki yazacak birçok şey bulabilirsiniz. Böylelikle geçmişte bu tür durumlara gösterdiğiniz tepkileri açıkça görebilir ve bundan sonraki olaylara çok daha yapıcı yaklaşabilirsiniz.

Sonuç olarak, yaşamın karşımıza çıkartacağı kötü sürprizleri önceden bilme ve engelleme şansımız olmasa da bu tür durumlarla karşılaştığımızda vereceğimiz tepkileri ve kötü olayların kişiliğimizde bırakacağı izleri kontrol edebiliriz.

5 sene ago · · 0 comments

Travma Nedir?

Fiziksel ve psikolojik bütünlüğümüzü tehdit eden her türlü olay travmadır. Yaşamımıza, vücut bütünlüğümüze, inanç sistemlerimize, sevdiklerimize yönelik bir tehdit vardır. Travma, hiç beklemediğimiz bir anda ve ne yaparsak yapalım asla hazırlıklı olamayacağımız bir şekilde, bütünlük ve süreklilik gibi, varlığımızı yasladığımız temel hayat referanslarımıza inen ani bir darbedir. Bizi geçmişimiz ve geleceğimizden- şiddetine bağlı olarak- belli bir süre için koparan bir zamansızlık halidir. Ayrılık ve boşanma, iş kaybı, aile içi şiddet, tecavüz, trafik kazası, ani hastalık, sakat kalma ve ani ölümler kişisel travma listesine girerken, savaş, terör, doğal afetler, büyük çaplı ekonomik krizler toplumsal travmalar başlığı altında ele alınır. Toplumsal travmanın yarattığı etkiler söz konusu olduğunda, en fazla risk altında olanlar sırası ile, zarar görenler, tanık olanlar ve kıl payı kurtulanlardır. Müdahale eden sağlık ekipleri, polis/jandarma, kurtarma ekipleri, arkadaşlar, aile yakınları daha az da olsa yine de travmanın etkisini yaşayacak risk gruplarıdır. Geçmişte başka bir felaketin kurbanı olanlar, aile problemleri olanlar, yakın geçmişinde kayıp yaşayanlar, sosyal bağları kuvvetli olmayanlar, psikososyal sıkıntılar yaşayanlar ya da kronik bir hastalığı olanlar, travmanın etkisini en ağır şekilde yaşama riski olan gruplardır.

TRAVMA SONRASI GÖRÜLEN TEPKİLER

Duygusal tepkiler: Şok, üzüntü, öfke, endişe, suçluluk, umutsuzluk, kaygı, korku, karamsarlık, donukluk, aşrı sinirlilik, çaresizlik kendi gibi hissetmeme ve geçmiş travma ve kayıpların alevlenmesi verilen duygusal tepkilerdir. Çocuklarda korku ve endişe sıklıkla görülen tepkilerdir. Korku insan hayatını tehdit eden herhangi bir tehlike karşısında verilen normal tepkidir. Çocuklar genelde olayın tekrar olmasından, ölümden, ailesinden ayrılmaktan veya yalnız kalmaktan korkabilirler. Gerçek olayın tetiklediği korkuların yanı sıra, kendi hayal güçlerinin ürettiği korkular da yaşayabilirler.

Düşünsel tepkiler: İnanama, düşünce ve dikkat dağınıklığı, unutkanlık, kimi zaman intihar düşünceleri, çarpık ve genellemeye dayalı (her şey ve herkes kötü gibi) düşünceler sık sık beliren imajlar, olayla ilgili görüntüler ve olayı tekrar tekraryaşama bu tür tepkiler arasındadır.

Fiziksel tepkiler: Baş, göğüs ağrısı, mide yanması ve/veya bulanması,kalp sıkışması, gürültüye karşı duyarlılık, iştah artması yada tam tersi azalması, sürekli yorgunluk hali, nefes darlığı ve kolay hastalanmak gibi fiziksel tepkiler aslında bedenimizin travma karşısında bir çeşit kendini ifade etme halidir.

Davranışsal tepkiler: Uyku ve yeme bozuklukları, sosyal çevreden uzaklaşma, kendini ihmal etme, içe kapanma, alkol ve madde kullanımı, kaçınma davranışları, konuşmama, dikkatsizlik ve dağınıklık, sürekli aynı şeyle uğraşma, hiçbir şey olmamış gibi davranmak, travma karşısında gösterilen belli başlı davranış biçimleridir. Çocuklarda en sık görülen problemler uyku saatleriyle ilgili olanlardır. Kendi başlarına gidip yatmak istemeyebilirleri uykuya dalmakta güçlük çekebilirler, geceleri sık sıkuyanabilirler ve /veya kabuslar görebilirler. Böyle zamanlarda çocukların ebeveynlerine yakın olmayı istemeleri ve ebeveynlerin de çocuklarını yanlarında istemeleri NORMALDİR. Çocuklar stres altında daha küçük yaşlarda yaptıkları davranışlara (alt ıslatma, anneye yapışma, parmak emme gibi) geri dönebilirler. Kısa süreli olarak böyle davranışların belirmesi normaldir. Anne- baba bu davranışlar karşısında aşırı tepki gösterdiği taktirde, daha da uzun süre devam edebilir.Her türlü toplumsal travma bizlerin iyi, güvenli ve yaşamaya değer bir dünyaya olan inancımızı zedeler ve bizi karmaşa ile baş başa bırakır. “ne olduğunu anlamıyorum”, “ne yapacağımı bilemiyorum”,”herkes nerede?” gibi reaksiyonlar terör, doğal afet gibi toplumsal travmalarda ortaya çıkan tepkilerdir. Travmaya doğrudan maruz kalanlar kadar, onlara yardım etmek için gidenler de ” yardım edebilirim, yapabileceğim çok şey var” ile başlayıp bir süre sonra kendilerini “her şey çok kötü, yaptığım hiçbir şeyin anlamı yok” diye hissederken bulabilirler.

NASIL BAŞA ÇIKABİLİRSİNİZ?

Süreklilik ve bütünlük duygunuzu onarmak için, bilgi edinmek, küçük ama gerçekleştirebileceğiniz sorumluluklar/roller edinmek, asla sosyal bağlarınızı kaybetmemek, güvendiğiniz arkadaşlarınız ile gruplaşmak, yalnız kalmamak ve şunu asla unutmamak: verdiğiniz tepkiler normal insanların anormal durumlar karşısında verdiği tipik reaksiyonlardır. Siz değil, başınıza gelen durum ANORMAL! Fiziksel açıdan kuvvetli olabilmek için, Kendinizi asla ihmal etmeyin ve iyi beslenin. Dinlenmek için kendinize zaman verin. Spor yapmak stresi azaltmanın en iyi yollarından biridir. Alkol ve uyuşturucudan uzak durun.

Duygusal açıdan toparlanabilmek için,

 Duygusal açıdan yakın gelecekte sizleri nelerin beklediğini bilin, bilgi edinin Yasınızı yaşamak için kendinize izin verin, güçlü gözükmek için çaba göstermeyin Sizi anlayan ve destekleyen kişiler ile bağlantınızı koparmayın Çevrenizden veya gerekiyorsa profesyonel birinden destek isteyin Sıkıntılarınızı paylaşın

 Düşüncelerinizi toparlamak için,

Gösterdiğiniz tepkileri normal kabul edin. Başınıza gelenin sizin kontrolünüz dışında geliştiğini ve ne yaparsanız yapın,bu gibi durumlar karşısında hazırlıklı olunamayacağını unutmayın Genelleme yapmaktan kaçının (bu sadece sizin yada yakınlarınızın başına gelmedi ve gelmeyecek). Davranışlarınızı gözden geçirin; Hayatınızı bir düzene oturtmak, ki bu önceki düzeninizden farklı da olabilir. Hayatınızın önceliklerini değiştirebilirsiniz. Anlamsız bulduğunuz ve yapmak istemediğiniz şeyleri devreden çıkarabilirsiniz. Sizin için önemli olan kişiler ile daha sık görüşüp, daha derin ilişkiler kurabilirsiniz. Bugünü yaşamaya özen gösterebilirsiniz.

ÇOCUKLARIN BAŞA ÇIKMALARINA YARDIMCI OLMAK İÇİN…

Her şeyden önce, korku ve endişe içindeki çocuğu anlamak çok önemlidir. Çocuklar korkuları anlamsız veya aşırı bulunduğu taktirde, anlaşılmadıkları hissiyle utanıp, reddedilmiş ve sevilmiyor hissedebilirler. Bu da sonuçta korkularını daha da arttırır. Bu yüzden çocuğunuzu dinleyin ve konuşması için onu cesaretlendirin. Bazen yetişkinler daha kötü etkilenirler diye çocukların konuşmasından veya onların yanında konuşmaktan çekinebilirler. Ailenin diğer bireylerinin konuşmalarını dinlemek, duygu ve düşüncelerinin kabul gördüğünü duymak bile çocukları rahatlatır. Travmatikolaylar karşısında bazen ebeveynler kendileri de korkmuş oldukları için, çocuklarını rahatlatıp yatıştıracak gücü kendilerinde bulamayabilirler. Bu gibi durumlarda çocuğunuzdan duygularınızı saklamaya çalışmak yerine paylaşmanız, çocuğunuzun da kendi hislerini rahatça paylaşması için bir fırsat sunar. Çocuğunuzu rahatlatacak sözcükleri bulamadığınızda da “Korktuğunu biliyorum”, “Bu korkutucu bir duygu” gibi cümlelerle duygularını yansıtmanız çok faydalı olacaktır. Bu duyguların “normal” olduğunu duymak bile oldukça rahatlatıcıdır. Stresli zamanlarda ailenin bir arada kalması son derece önemlidir. Böyle zamanlarda çocukların terk edilme ve korunamama korkuları hemen harekete geçtiği için olayın üstüne onların mümkün olduğunca yanında olmanızda fayda vardır. Sadece sözcüklerle değil, yaptıklarınızla da çocuğunuza güven vermek önemlidir: “Hepimiz birlikteyiz ve bize hiçbir şey olmadı” mesajı, çocuğunuza duygusal güvenlik hissi verecektir. Ayrıca gün içinde çocuğunuzla daha çok vakit geçirip, onunla oynarsanız, gece daha güvende hissedecektir. Çocukların yatma ve uyku sorunlarıyla ilgili olarak, bir süre için biraz esnek davranılabilir. Örneğin, çocuğunuz konuşmak istiyorsa, normalden daha gevşek davranıp daha uzun süre sizinle sohbet etmesine izin verebilirsiniz. Ancak bu esnemelere bir sınır koymak da önemlidir. Normal rutinde yapılan değişikliklerin (anne-babanın odasında yatmak gibi) birkaç gün içinde normale dönmesi gereklidir. Çocukla birlikte bu normal rutine dönüş günü (3-4 günden uzun olmamak koşuluyla) için anlaşılmalı ve o gün geldiğinde anlaşmaya sadık kalınmalıdır. Mümkün olduğunca çabuk günlük yaşantıya ve evin genel düzenine dönmekte fayda vardır. Özellikle küçük çocuklarda (okul öncesi yaşlarda) düzenlerini bozmamak önemlidir. Daha büyük çocuklardan günlük olağan yaşantıya dönmede (yemek yapma, sofra kurma gibi) yardım istenebilir. Çocuklar taktir görmekten çok hoşlanırlar. Özellikle bu gibi kritik zamanlarda, olumsuz, yaşlarına uymayan davranışlarına odaklanmaktansa, olumlu davranışlarını vurgulamakta fayda vardır. Okula gitmekte güçlük çeken çocukların mutlak suretle okula gönderilmesi gerekir. Bu konuda okul rehberlerinin desteği istenebilir.

BELİRTİLERİ NE ZAMAN CİDDİYE ALMALI VE PROFESYONEL DESTEK İSTEMELİSİNİZ?

Gerçek bir tehdit ile karşılaşıp ve/veya fiziksel zarar görmüş yada buna doğrudan tanık olmuşsanız, bu esnada aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissettiyseniz,

  • Olayla ilgili anılarınız sık sık tekrarlanıyorsa,
  • Sık sık kabus görüyorsanız,
  • Bazen olay yeniden oluyormuş gibi hissediyor ve davranıyorsanız,
  • Olayı çağrıştıran her şeye karşı aşırı duyarlılık ve tepki gösteriyorsanız,
  • Olayın önemli bir bölümünü unutmuşsanız,
  • Her şeye karşı önemli bir ilgi azalmanız var ise,
  • İnsanlardan uzaklaşıyor ve yabancılaşma hissediyorsanız,
  • Bu belirtiler olaydan 1 ay geçtikten sonra da sürüyor ise,
  • Bu belirtiler kişisel, sosyal ve mesleki hayatınızda bozulmalara sebep oldu ise,

Çoğu anne-baba çocuklarının korkuları ve endişelerinin üstesinden gelmelerine yardımcı olabilirler. Ancak yardım edemedikleri zaman, bu onların başarısızlığı değildir. Çocuğunuzun aşırı derecede endişelendiğini gördüğünüz taktirde, zamanında profesyonel destek alarak sorunun büyümesini engellediğiniz gibi, normale dönme sürecini hızlandırmış olursunuz.

  • Uyku problemleri birkaç geceden fazla devam ederse,
  • Size aşırı derecede bağımlı ve yapışık hale gelirse ve bu davranışı devam ederse,

Korkuları azalmak yerine giderek artarsa, profesyonel yardım almanızda fayda vardır.

5 sene ago · · 0 comments

Konfor Alanımızın Dışına Çıkmak için Neler Yapabiliriz ?

Konfor alanı! Sık sık kulağımıza çalınan kavramlardan bir diğeri de bu! Kişinin kendini güvende hissettiği alan olarak kısaca tanımlanabilecek konfor alanı, başarılı ve mutlu olmak için oldukça önemli! Daha doğrusu; insanın kendi kendine çizdiği bu aşılmaz sınırları geçmek, istenilen hayata ulaşmak adına mutlak koşuldur, demeliyim. Zaten başarılı insanlara baktığımızda; hemen hepsinin konfor alanının dışına çıktığında o tatmin duygusuna ulaşabildiklerini görüyoruz. İşte bu nedenle; bugün sizlerle konfor alanının dışına çıkmak için yapılması gereken şeyler üzerine konuşmak istedim.

Konfor alanınızda, yani kendinizi rahat hissettiğiniz alanın içinde kaldığınızda, doğal olarak güvende hissedersiniz. Mesela; uzun yıllardır çalıştığınız iş yerinde, sürekli anlaşmazlık yaşadığınız ilişkide, yaşadığınız şehirde ya da herhangi başka bir yerde! Ama tabii konfor alanını sadece fiziksel alan olarak düşünmemelisiniz. Kafanızın içindeki kalıplaşmış düşünceler de bir anlamda konfor alanınız sayılmaktadır. Sonuçta; etrafınızdaki o görünmez duvarlar, her ne olursa olsun, geçilmek zorunda olanlardır. Eğer siz de konfor alanınızın dışına çıkmak ve risk almanın keyfini yaşamak istiyorsanız, aşağıdaki önerilere kulak vermeli, etrafınızdaki görünmez çemberi aşmak için çaba göstermelisiniz.

İşte konfor alanının dışına çıkmak için yapılması gerekenler:

Konfor Alanınızın Dışında Ne Olduğunun Farkına Varın!

Diğer bir deyişle; yapmaktan korktuğunuz şeyleri ve korkunuzu yendiğinizde neler olacağını düşünün. Bunun için öncelikle kendinizi nerede güvende hissettiğinizi sorgulamalı, sınırlarınızın tek tek farkına varmalısınız. Mesela; mutsuz olduğunuz ama iyi para kazanmanızı sağlayan işinizi bir türlü bırakamıyorsunuz. O zaman konfor alanınızın işiniz olduğunu anlamalısınız. Sonrasında da sınırlarınızın dışına çıktığınızda; neler olabileceğini düşünmeli, hem kazanacaklarınızı hem de kaybedebileceklerinizi bir bir yazmalısınız. Böylelikle konfor alanınızın dışında neler olduğunu görecek, korkularınızın üzerine gitmek için daha iyi motive olabileceksiniz.

Korkularınızın Farkına Varın!

Konfor alanınızın dışına çıkmak için doğal olarak korkularınızın farkına varmanız da gerekiyor. Tabii, bunun için detaylıca düşünmeli, yapmaktan çekindiğiniz şeyleri net olarak belirlemelisiniz. Mesela; x pozisyonunda çalışmak istiyorsunuz ama istediğiniz mertebeye asla ulaşamayacağınızı düşünüyorsunuz. Çünkü güçlü iletişim yeteneklerine sahip değilsiniz. Eğer böyle düşünüyorsanız, daha da özele inmeli, kendinize “neden iletişim yönünden zayıfım” gibi sorular yöneltmelisiniz. Topluluk önünde konuşmaktan mı, yeni insanlarla tanışmaktan mı, yeteri kadar etkileyici olamamaktan mı, ikna açısından kendinizi yetersiz görmekten mi yoksa başka bir nedenden dolayı mı iletişiminizin zayıf olduğunu düşünüyorsunuz. Korkularınızı açık ve net olarak belirlerseniz, onların üstesinden gelmeniz çok daha kolay olacaktır.

Rahatsızlık Hissinin Rahatlığını Yaşayın!

Daha önce hiç bu duyguyu yaşadınız mı bilemiyorum ama konfor alanınızın dışına çıktığınızda kendinizi gerçekten harika hissedersiniz. O alıştığınız, o güvendiğiniz rahat alanın dışına çıktığınızda kendinizi istediğiniz her şeyi yapabilecek kadar güçlü hisseder, ilk baştaki rahatsızlık hissinin rahatlığa dönüştüğünü gördükçe olaydan daha da çok keyif alırsınız. Diyelim ki; insanlarla tanışıp kaynaşmakta zorluk çekiyorsunuz. Yeni tanıştığınız birinin karşısında ne diyeceğinizi bilemiyor, konuşmanın devamını nasıl getireceğiniz konusunda sıkıntı yaşıyorsunuz. Bunu yenmek için yapmanız gereken şey her gün daha çok insanla iletişim kurmaktır. İlk başta canınızı sıksa da zamanla kendinizi rahatlamış hissedecek, rahatsızlığın tam tersi yönde değiştiğine şahit olacaksınız.

Yenilgilerle Tecrübe Kazanın!

Konfor alanınızın dışına çıkmaktan çekiniyorsunuz çünkü yenilgilerden, başarısız olmaktan korkuyorsunuz. Oysaki yapmanız gereken şey, her yenilginin sizi başarıya biraz daha yaklaştıracağını bilmek ve adımlarınızı bu gerçeğe göre atmaktır. Sonuçta; her yenilgi o yolda biraz daha tecrübe kazanmak, karşınıza çıkabilecek başarısızlık ihtimallerini biraz daha azaltmaktır. Anlayacağınız; yenilgileri tecrübe olarak görmeye başlamalı, onların sizi olumlu yönde geliştireceğine inanmalısınız.

Küçük Adımlarla İlerleyin!

Konfor alanınızın dışına çıkmak için acele etmeyin. Yani öyle koca koca adımlar atarak sınırlarınızın dışına çıkmaya çalışmayın. Bu konuda başarılı olmak için hedefe doğru bebek adımlarıyla ilerleyin. Diyelim ki; topluluk önünde konuşmaktan çekiniyorsunuz. Korkunuzu yenmek istiyorsanız eğer ilk seferde yüzlerce kişinin önüne çıkmaktan kaçınmalısınız. Karşınızdaki insanların sayısını azar azar attırarak konfor alanınızın dışına daha kolay çıkabilirsiniz.

Sınırlarını Aşmaktan Korkmayan İnsanlarla Takılın!

Konfor alanınızın dışına mı çıkmak istiyorsunuz? O zaman etrafınızdaki insanları şöyle bir gözden geçirmeniz gerektiğini bilmelisiniz. Çünkü çevrenizdeki kişiler risk almaktan korkan kişilerse, diğer bir deyişle konfor alanının dışına çıkmaktan çekiniyorlarsa, bu konuda başarılı olmanız çok zordur. Zira onların bakış açılarından ister istemez etkilenir, aldığınız kararlara verdikleri tepkiler yüzünden görünmez çemberinizi aşamazsınız. Tam tersi, etrafınızda aynı konuda cesaretli insanlar bulunursa; konfor alanınızın dışına çıkmak için sınırlarınızı zorlamaktan çekinmezsiniz. Onların başarılarıyla motive olur, cesur adımlarından ilham alarak istediğiniz noktaya daha kolay ulaşırsınız.

Bahane Üretirken Kendinize Karşı Dürüst Olun!

“Şimdi zamanı değil, biraz daha beklemem lazım, ya hedefe ulaşamazsam, bunun için hiç vaktim yok, kendimi riske atamam…” Evet, konfor alanının dışına çıkmamak için üretilen bahaneler konusunda dikkatli olmalısınız. Çünkü pek çok kişi konfor alanının dışına çıkmak istediğini söyler ama bunu yapmamak için bahane üretmekten de geri kalmaz. Eğer sınırlarınızın dışına çıkmamak için birtakım nedenler öne sürüyorsanız, bunların bahane mi yoksa gerçek gerekçe mi olduğu konusunda kendinize dürüst davranmalısınız.

Ne Hayatı Ne de Kendinizi Fazla Ciddiye Alın!

Düşüncesi bile size endişe veren şeyleri yapmayı gerçekten istiyor musunuz? Korkularınızın üzerine giderek yere çok daha sağlam basmayı, etrafınızdaki çemberi genişletebildiğiniz kadar genişletmeyi diyorum, hakikaten istiyor musunuz? Peki, bunu neden yapamıyorsunuz?

Çünkü başarısız olmaktan korkuyorsunuz! İnsanların sizi eleştirip yargılamasından çekiniyor, “eşin dostun ağzına sakız olacağım” diye kalıplaşmış hayatınızın dışına çıkamıyorsunuz. Oysaki yapmanız gereken şey hayatı birazcık tiye almak! Diğer bir deyişle; kendinizi de yaşamı da fazla ciddiye almamalısınız. Başarısız olsanız bile bu durumla eğlenmeyi bilmeliyenilgilerle dalga geçmenin vereceği keyfi kesinlikle yaşamalısınız.

 

5 sene ago · · 0 comments

Panik Atak Hakkında

PANİK ATAK BELİRTİLERİ

Süre bireyler arasında değişmekle birlikte, tipik olarak, panik ataklar 10 dakika veya daha kısa bir sürede zirveye ulaşır ve sonra semptomlar azalmaya başlar. Panik ataklar nadiren bir saatten fazla sürer ve en fazla 20 ila 30 dakika sürer. Panik atak belirtileri arasında şunlar vardır:

– Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma

– Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması

– Terleme

– Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,

– Soluğun kesilmesi

– Baş dönmesi, sersemlik, düşecek ya da bayılacak gibi olma

– Uyuşma ya da karıncalanma

– Üşüme, ürperme ya da ateş basması

– Bulantı ya da karın ağrısı

– Titreme ya da sarsılma

– Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme

– Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu

– Ölüm korkusu

PANİK ATAK TEDAVİSİ

Bilişsel davranışçı terapi (CBT)  panik atakları ve panik bozukluğu için en etkili tedavi olarak bulunmuştur. Tedavi süresince, rahatlama eğitimi için bir terapist, düşünce ve davranışlarınızı yeniden yapılandırma, dikkat ve stres azaltma konularında size yol gösterecektir. Panik atak geçiren birçok insan haftalar içerisinde bir azalma görmeye başlar ve semptomlar sıklıkla belirgin şekilde azalır veya birkaç ay içinde tamamen geçer.

Panik atak semptomlarını azaltmak için gevşeme ve nefes egzersizleri tavsiye edilen tedaviye destek uygulamalardır. Egzersizler zihninizi sakinleştirir ve sizi endişeden uzaklaştırır.

Sağlıksız beslenme, az uyku, sigara, kafein ve alkol tüketimi panik atak krizlerini ciddi anlamda tetikler. Fiziken ve bedenen dinlenmek ruhu özgürleştirir ve sizi stresten uzaklaştırır.

Panik atak yaşayan insanların en büyük sıkıntısı kaygı bozukluğu içinde olmalarıdır. Onlar aslında tehlikeli bir durumun içinde olmasalar bile düşünceleri ile kendilerini endişe içine sokmaktadırlar. Yani panik atak krizi yaşayanların yapmaları gereken birinci yöntem aslında her şeyin kendi kafalarında gerçekleştiğinin bilincine varabilmektir. Süreçte en etkili ve kesin yöntem durumun yani yaratmış olduğunuz korkuların farkına vararak engelleyebilmenizdir.

 

Uzman Psikolog Hülya Öznehir Çintan

 

 

5 sene ago · · 0 comments

Sınav Kaygısı ile Başa Çıkma

 Sınav Kaygısı Nedir?

Sınav kaygısı öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili biçimde kullanılmasını engelleyen ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygıdır.Bazı öğrenciler yaklaşan sınavdaki başarı düzeyini genelleyerek, bunu kişiliğinin başarı ya da başarısızlığı olarak değerlendirebilir. Bu durum değerlendirilme korkusuna ve sınavın sürecinden çok sınavın sonucuna odaklanmaya neden olur.

Sınav kaygısı pek çok öğrenci tarafından yaşanır. Sınav öncesinde, sırasında  ve sonrasında gerginlik ve heyecan hissedilebilir. Bu, beklenilen bir duygudur. Sınav kaygısı, sınava hazırlanmak ve sınav sırasında başarıya ulaşmak için istekli olmayı sağlar. Ancak… Sınav kaygısı normal kaygıdan farklı ve daha şiddetlidir! Potansiyel olarak daha ezicidir! Daha rahatsız edici ve huzursuzluk vericidir! Yardımcı ya da motivasyon sağlayıcı değildir.  Sınav kaygısının olması, sınav öncesini, sınav anını ve sınav sonrasını kapsar. Örneğin: Ders çalışmayı, dikkati verimli kullanılmayı engeller. Sınav anında bilgiyi kullanmayı, karar verme sürecini etkiler. Bilgi düzeyine ve kendine olan güveni azaltır.

Sınav Kaygısı Belirtileri

Zihinsel Belirtiler:  Felaket yorumlarını içeren tüm inanç ve düşüncelerdir, bu da kendini aşırı gözlemeye, unutkanlığa ve dikkatini toplamada, sınav sorularını okuyup anlamada, düşüncelerini organize etmede, soruları cevaplarken anahtar kelimeleri, konuları hatırlamada güçlüğe neden olur.

ÖRNEK:

Sınav üzerinde kontrolünün olmadığı düşünceleri:

‘‘Rezil olacağım, başarısız olacağım, yapamayacağım,  her şey kötü olacak”

Sınav ve sonuçları hakkında gerçekçi olmayan düşünceler:

“Eğer geçemezsem annem/babam beni öldürür!”

‘‘ Eğer kazanamazsam annem/babam beni öldürür’’

Gerçekçi olmayan talepler:

“ Bu sınavda derece yapmalıyım, yoksa ben değersiz/başarısız biriyim.”

‘‘TYT’ den ful çıkarmalıyım yoksa ben değersiz /başarısız biriyim’’

Felaket tahminleri:

“ Ne yaparsam yapayım kalacağım.”

‘‘Ne yaparsam yapayım üniversiteye giremeyeceğim. Hele istediğim bölüme

girme şansım hiç yok’’

Pek Çok Öğrenci̇ Sınav Öncesi̇ Kendi̇ni̇ Kaygılı Hi̇sseder.

Hafi̇f Bi̇r Kaygı Si̇zi̇ Moti̇ve Eder.

Başarıyı Artırır…

Gerçek Dışı Olumsuz Düşüncelere Kapılmayın…

 

Fizyolojik Belirtiler:

Hızlı kalp atışı Kas gerginliği
Nabız artışı Göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi
Terleme artışı Baş ağrısı, baş dönmesi
Hızlı soluk alıp verme Bayılacak gibi olma
Nefes daralması Sersemlik hissi
Ağız kuruluğu Uyuşma, karıncalanma hissi
Midede kasılma Ellerde titreme
Bulantı hissi Üşüme, ürperme
Karın ağrısı İdrar ve gaita yapma hissi
Ateş basması

Duygusal Belirtiler:  Kişinin ruh halinde sıra dışı değişiklikler olur. Gerginlik, sinirlilik, karamsarlık, endişe, korku, öfke,  cesaret kaybı, panik, umutsuzluk, üzüntü, hüzün, kontrolünü kaybetme hissi, güvensizlik, çaresizlik, heyecan görülür.

Kaygı düşüncede, fizyolojide ve duygularda değişikliklere yol açar; bunun sonucunda her bir kişide gözlenen davranışlar birbirinden farklı olabilir.

Davranış değişiklikleri:

– İlginin dağılması ve ders dışı faaliyetlereyoğunlaşması – Çok fazla sosyal etkinlikle zamanharcayarak derse zaman ayıramama
– Koordinasyonu bozuk hareketler sendeleme,tökezleme – Kaçma davranışları (örn: sınavdan öncekigece partiye gitmek!.)
– Konsantrasyon güçlüğü – Uykusuzluk
– Konuyu dağıtacak düşler kurma – İştah değişikliği
– Gergin hareketler, eyleme odaklanamama – Yemek yiyememe
– Kıpırdanma, yerinde duramama, tırnak yeme – Sürekli abur cubur yeme
– Normalden daha hızlı hareket etme/yürüme – Çok fazla yemek yeme
– Sosyal geri çekilme – Sigara, alkol tüketiminde artış
– Aileden ve arkadaşlardan uzaklaşma – İshal ya da normalden daha sık idrara çıkma
– Başkalarına tahammülsüzlük, (bazen en yakın olunan kişilere bile) – Kendine küfretme

Sınav kaygısı verimli ders çalışmayı nasıl engeller?

Ders çalışırken; başarısızlık ve sınav sonuçları hakkında saplantılı düşünceler,

Ders materyalini dikkatli okuma ve anlamada yetersizlikler,

Çalışma zamanını dağınık ve kötü kullanma,

Verimsiz çalışma alışkanlıkları,

Ödevlerden, sunum ya da sınavlardan kaçınmaya çalışma,

Düşünceyi organize edememe ya da odaklanamama.

Sınav kaygısı sınavda potansiyelin kullanımını nasıl engeller?

Sınava girecek olan kişi bilgi düzeyi yeterli olsa bile;

Sınav sorularını anlayamaz,

Dikkatini verimli kullanamaz,

Önemli kavram, anahtar kelime, eş anlamlı sözcükleri hatırlamada güçlük olur,

Çok iyi bilinen soruların bile yanıtlarını unutabilir,

Yapamadığı soruya fazla zaman ayırarak zamanını kötü kullanır,

Sınavdan sonra tüm yanıtları doğru biçimde hatırlama da yıkıcı kaygısı olan kişilerde görülür.

Sınav kaygısıyla baş etmek için neler yapılabilir?

  1. Etkili çalışma
  2. Yaşam tarzı
  3. Gerçekçi düşünce (Gerçek dışı düşünceler yerine)
  4. Dikkatin kullanımı
  5. Kaygı azaltıcı teknikler
  6. Sınav stratejisi belirleme
  7. ve en önemlisi tüm bu bilgileri ,olumlu telkinleri,oturuş ve düşünme sisteminizi yeniden programlayan HİPNOTERAPİ BİLGİNİZİ KULLANIN.
  1. Etkili çalışma:

Kişinin kendine ve günlük yaşantısına uygun bir plan yapması çalışmadaki verimini olumlu yönde etkiler.

Sınavda sorumlu olunan konuların ne olduğunu öğrenmek ve zamanı ona uygun ayarlamak gerekir.  Düzenli planlanmış çalışma için eğitimciler 50 şer dakikalık seanslar, 5-10 dakikalık aralar öneriyorlar. Çalışmanız ve anlama düzeyinizi en iyi değerlendirecek kişi kendinizsiniz eğer siz memnunsanız ve kendinize ‘ben verimli ve iyi çalıştım’ diyebiliyorsanız o sınav için hazırsınız demektir.

  1. Yaşam tarzı:

Kişinin kendini yorgun ve bunalmış hissetmesi kaygıyı yükseltir ve dikkati olumsuz etkiler. Bireyin bedensel olarak iyilik hali, fiziki ve ruhsal sağlığına bağlıdır. Düzensiz beslenme, yetersiz dinlenme gibi nedenler yaşam kalitesini ve dikkati olumsuz yönde etkiler.

3.Gerçekçi Düşünce: (Gerçek dışı düşünceler yerine)

Girilecek olan sınav aynı olsa bile her bir öğrencinin verdiği tepkiler farklılık gösterir. Bu durumda yıkıcı kaygıya yol açan, kişinin bu olaya ilişkin düşünce, bakış acısı, inançları, beklentileridir. Bu düşünceler olumsuz, gerçek dışı, rahatsız edici, ısrarlıdır. Sınav kaygısına dair düşünce ve duygular, birbirleriyle ilişkilidir. Birbirlerini etkiler ve kuvvetlendirirler.

Ders çalışırken Sınavdan önce, sınav sırasında ve sonrasında, kendinize dair olumsuz ve kötüleyici düşüncelerinizi her fark ettiğinizde  OLUMSUZ DÜSÜNCELERİNİZİN YERİNE GERÇEKCİ OLUMLU DÜSÜNCELER KOYUN YANİ HİPNOTERAPİ TELKİNLERİNİZİ HATIRLAYIN.

Yukarıdaki örnekte farklı duygulanımlara yol açan düşünce ve yaklaşımları görülüyor. Kaygı yaratan düşünceleri yeniden yapılandırma süreci içerisinde ele alırken, öncelikle gerçekçi düşünce tarzı ile sınava ilişkin yapmış olduğunuz hazırlıkları daha gerçekçi değerlendirebilmeniz yararlı olacaktır.

  1. Dikkatin kullanımı:

Kaygı arttığı zamanlarda, yaptığınız sınavdan uzaklaşarak, düşünceleriniz ve bedeninizdeki fiziksel belirtilerle uğraşmaya başlarsınız.  Düşünce ve fiziksel belirtilerinize dikkatiniz yöneldikçe kaygınız artar, kaygı artıkça sorular size yabancılaşır ve ilk defa böyle bir soruyla karşılaşıyor gibi olabilirsiniz. Sonra olabilecek en kötü sonuçlar aklınıza gelmeye başlar, bedeninizdeki normal kaygı belirtilerini çok kötü bir şey olacak diye yorumlamaya başlarsınız. Örneğin kalp çarpıntınızı ‘bayılıyorum’ mide kasılmanızı ‘şimdi kusacağım’ diye yorumlayabilirsiniz. Bütün bunlar,  performansınızı düşürecek bir kısır döngüyü başlatır. Sınavda elinizden gelenin en iyisini yapmanız için gerekli en önemli mekanizmanız, DİKKAT!!! zarar görür. Sınav sorularından giderek uzaklaşırsınız… Normalde bir kerede anladığınız ve yaptığınız soru size Çince gibi gelir.

Yapıcı kaygı yaşayan kişiler bu uyarımları sınavda daha fazla çaba sarf etmelerine yardımcı bir işaret olarak algılarlar ve dikkatlerini sınava yönlendirebilirler. Yıkıcı kaygı düzeyinde olan bireyler ise bu belirtileri doğal karşılamak yerine az sonra kontrolleri dışında başlarına gelecek bir felaketin habercisi olarak değerlendirirler. Dikkatlerini bedenlerindeki uyarımlardan uzaklaştıramazlar. Bu duruma bağlı olarak sınava yönelik dikkatleri bölünmüş olur. Öyle ki dikkat odaklarının bu şekilde kayması bazı durumlarda sınavı tamamlamalarına bile engel olabilir. Sonuçta “sınavda başarısız olacaklarına” ilişkin kehanetleri gerçekleşir.

  1. Kaygı azaltıcı teknikler

Kaygı durumunda ortaya çıkan bedensel belirtileri azaltmada gevşeme yönteminin etkisi bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu nedenle kaygının yol açtığı rahatsız edici bedensel uyarımlarla baş etmede önemli bir yeri vardır. Gevşemeyi; en kolay yoldan sağlıklı bir nefes alma şekli olan diyafram nefesini alarak uygulayabilirsiniz. Bu nefesi daha iyi hissedebilmek için gözlerinizi kapatın, sağ elinizi karnınızın üzerine, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun, eğer diyaframı harekete geçirecek şekilde nefes alıyorsanız sağ elinizin hareket etmesi gerekir.

Diyaframdan nefes alma bir alışkanlık haline geldiğinde gözünüzü kapatmanız, elinizi karın ve göğüs üzerine koymanız gerekmez ve egzersizi her yerde uygulayabilirsiniz. (Sınav için beklerken, arabada vb.)

SEANSLARIMIZDA ÖĞRENDİĞİNİZ GEVŞEME VE HİPNOTİK NEFES ÇALIŞMASI YAPIN.

Daha önce yaşadığınız sınavlarda bedeninizin hangi bölgesinde kasılma olduğuna dikkat edin ve gevşemeyi bu amaçla kullanın. Solunumun düzenlendiği ve gevşemenin sağlandığı durumda bedeninizdeki fizyolojik tepkiler olumlu yönde değişir,  dikkati çeldiren belirtiler ortadan kalkar ve sınavda istediğiniz performansı gösterebilirsiniz.

SEANSLARIMIZDA ÖĞRENDİĞİNİZ GEVŞEME EGZERSİZLERİNİ YAPIN

  1. Sınav stratejisi belirleme:

Sınav süresini kendiniz için en verimli hale getirebilmek iyi bir stratejiyle mümkündür. Kişiden kişiye verimli sınav için saptanacak stratejiler farklıdır. Çünkü, kişilerin bilgi birikimleri, bilgiyi hatırlama, okuma ve yazma hızları değişir.

Deneme sınavlarına girerek ve sınav sonunda davranışlarınızı değerlendirerek başarınızı yükseltecek en iyi stratejiyi geliştirebilirsiniz. SEANSLARIMIZDA BELİRLEDİĞİMİZ HANGİ TESTTEN BAŞLAYACAĞINIZ VE SIRASIYLA HANGİ TESTE GEÇECEĞİNİZİ HATIRLAYIN.

NASIL MI ?

  • Hangi alanlarda eksikleriniz var?
  • Size verilen sınav süresini ne kadar verimli kullanabiliyorsunuz? (Örn; verilen süreden önce mi sonra mı bitiriyorsunuz, çok fazla zaman ayırdığınız sorular oluyor mu, sınav sırasında zamanın nasıl aktığının ne kadar farkındasınız?)
  • Hangi alandaki soruları daha kolay ve kısa sürede yapıyorsunuz?
  • Hangi alandaki soruları yaparak sınava başlarsanız daha verimli olacağını düşünüyorsunuz?
  • Herhangi bir alandaki soruları nasıl bir sıralamayla yaparsanız veriminiz artar?
  • Sınav sırasında alanlar arasında nasıl bir sıralama yaparsanız veriminiz artar?
  • Bulunduğunuz ortamdaki dikkat dağıtıcı faktörleri (örn; yan sırada burnu akan öğrenci, şeker kağıdının sesi, dışarıda konuşanların sesleri, yan sırada soruları çok hızlı cevaplayan bir öğrenci v.b.) nasıl görmezden gelerek, kendi sorularınıza odaklanabilirsiniz?
  • Sınav kağıdında kaydırma yapma olasılığını azaltmak için nasıl yollar izleyebilirsiniz? (Örn; Deneme sınavlarını da orijinal sınav cevap kağıtlarına işaretleyerek pratik yapmak, sınav sırasında cevapladığınız soruların yanına işaret koymak, cevaplarınızı bir cetvel veya benzeri bir kırtasiye kullanarak işaretlemek, sınav bittikten sonra cevaplarınızı gözden geçirmek)

Anne – Babalara Öneriler

Sınavın sonucuyla ilgili belirsizliğin olması, genç kadar anne babaların da kaygı yaşamalarına neden olmaktadır. Bu, anne babaların çocuklarının okul ve sınava hazırlanma süreciyle daha fazla ilgilenmelerine ve denetim altında tutmaya çalışmalarına neden olabilir. Anne babanın çocuğunun başarısını artırmaya yönelik bu çabaları amaçlarının dışında gelişebilir. Gençlerin daha fazla baskı hissetmelerine ve kaygının  artmasına neden olabilir. Kaygıyı arttırmasa bile, anne ve babayla ilişkilerini zorlayabilir.

  • Sınav döneminde anne babaların çocuklarıyla ilgilenmeleri ve desteklemeleri gerekir. Ne kadar ilgi ve desteğe ihtiyacı olduğu konusunda çocuğunuz size rehberlik edecektir. Bunu sözel ya da davranışlarıyla gösterecektir.
  • Sınavın ve sınava hazırlanmanın sorumluluğunu çocuğunuza bırakmalısınız. Çocuğunuzun yerine getirmesi gereken sorumlulukları üstlenmemelisiniz.
  • Sınav öncesinde sınavın sonucunda olabileceklerle ilgili konuşulması sınav sürecine olumlu bir etkiden çok, olumsuz etkisi olabilir. Önemli olanın sınav anında potansiyelini en iyi şekilde kullanabilmesi olduğunu çocuğunuza hatırlatın.
  • Gelecekle ilgili beklentilerini, hedeflerini sizlerle konuşmak isterse, fikirlerinizi kabul ettirmeye değil mantıklı olarak tartışmaya hazır olun. Onun fikir ve isteklerine değer verdiğinizi belirtin.
  • Anne baba olarak çocuğunuzla ilgili beklentiniz gerçekçi olmalıdır. Bunun için çocuğunuzu iyi tanımalı neyi başarıp neyi başaramayacağını bilmeli onu özgün kişiliği içinde değerlendirebilmelisiniz.
  • Çocuklarınızı hiçbir zaman başkalarıyla kıyaslamayın, her bir bireyin diğerlerinden farklı kişilik ve potansiyele sahip olduğunu unutmayın.
  • Anne babanın sınavın zor olduğu ve çocuğunuzun kazanamayacağını düşünmesi onun kaygısını artıracak ve potansiyelini kullanmasını engelleyecektir. Anne baba olarak yıkıcı değil yapıcı düşünce içerisinde olmanız çocuğunuza daha fazla yardımcı olmanıza neden olacaktır.
  • Övgüde de ve eleştiride de aşırıya kaçmayın. Kişiliğe değil davranışa odaklanın . Genelleme yapmayın.
  • Çocuğunuza güvenin. Davranışlarından ve bunların sonuçlarından kendilerinin sorumlu olduğunu unutmayın, sadece destek olun.
  • Ona olan sevginizin sadece belirli koşullara bağlı olmadığını, her durum ve koşulda sevip, destekleyeceğinizi davranışlarınız ve sözlerinizle belli edin.
  • Kaygı bulaşıcı bir duygudur. Anne ve baba olarak çocuklarınızın en yakınındaki temel modellersiniz. Çocuklar sadece DUYDUKLARIYLA değil GÖRDÜKLERİYLE de öğrenirler ve uygularlar. Yapıcı düşünerek kaygınızı kontrol altında tutmaya çalışın.
  • Sınav döneminde sakin ve huzurlu aile ortamı başarıyı artırabilir. Potansiyelini en iyi şekilde kullanabilmesinde ki payınızı düşünerek ilgi ve desteğinizle çocuğunuzun yanında olun.

          BAŞARILAR…

          Uzman Psikolog Hülya Öznehir Çintan

5 sene ago · · 0 comments

Başarısızlık Korkusunu Aşmanıza Yardımcı Olacak 5 İpucu

Başarısızlık Korkusunu Aşmanıza Yardımcı Olacak 5 İpucu

Başarısızlık korkusu daha çocukluk yaşlarımızda bize aşılanır. Dışarıdan; şunu yapmamalısın, bunu yapmalısın, bundan uzak durmalısın gibi birçok telkine maruz kalırız.

Sonrasında ise gittikçe temkinli yaşar, bir seçim yaparken kendi başımıza harekete geçmek yerine, izin ve onay aramaya başlarız.

Yaşımız ilerledikçe, bu inanış otomatik ve bilinçsiz olarak karakterimize işler. Farkında olmasak bile çoğu davranışımız, bize aşılanan korku ve yetersizlik hissi üzerinden şekillenmeye başlar.

Başarısızlık korkusunu aşmak kolay olmasa da mümkün. Korkusuz bir insan olamazsınız, ama korkularınızı inceleyip onlarla yüzleşebilirsiniz.

1.Sorunun Kökünü Tanımlayın

Tek bir yenilgiyi, son yenilginiz gibi düşünmeyin.—F. Scott Fitzgerald

Başarısızlık korkusunu hissettiğinizde, sakince oturup  kendinize başarısızlıktan neden korktuğunuzu sorun. Sonrasında hislerinizi gözlemleyin.

Korkunuza neden olan şeyleri gördüğünüzde, zihninizin yorumunun doğru olmadığını da görürsünüz.

Aşırı korumacı bir aileden geliyorsanız ya da geçmişte sert ve otoriter bir öğretmeniniz olduysa, iyiliğinizi düşündüğünü sanarak sizde bir baskı yaratmış olabilir.

Olumsuz deneyimlerinizi ve inançlarınızı incelemeniz çok önemlidir. Hepsi, hayatınızı nasıl yaşayacağınız konusunda sizi etkiler.

 2.Başarısızlık Kaçınılmazdır

Kaçamadığın şeyden korkmak, aptallıktır. —Publius Syrus

Başarısızlık, kayda değer bir hayat yaşamak için kaçınılmaz bir deneyimdir. Herkes kendisi için mutlu ve başarılı olacağı bir hayatı diler. Ancak korkulara yenik düşüp, kolay yolu seçmek bunları gerçekleştirmez. Başarısızlığı kabul etmeliyiz. 

3.Daha Çok Başarısız Olun, Daha Çok Başarın

Başarısızlığa değil, geri bildirime inanıyorum. —Robert Allen

Henüz başarılı olamamış bir insan başarısızlığı mezar taşı olarak görür. Başarılı insan ise başarısızlığı basamak taşı olarak görür.

Ne kadar başarısız olursak, o kadar öğreniriz.

4.Geleceğinizi Hayal Edin

Hiçbir şeyi deneyecek cesaretimiz olmasaydı hayat nasıl olurdu? —Vincent van Gogh

Olumsuz düşünmek bazen yardımcı olabilir. Hayatınızı korkunun kontrol ettiği bir gelecek nasıl görünürdü? Nasıl sonlanırdı? Son anınızda pişman olur muydunuz?

Şimdi korkularınıza rağmen hedeflerinize ilerlediğiniz, yaşamak istediğiniz hayatı düşünün.

İkincisinde, pişmanlık duymadan hayatınıza tekrar bakabilirsiniz. Hatalar yapmış, birkaç kez utanmış olsanız bile, hayatınıza renk ve farklılık katmış olursunuz.

5.Anı Yaşayın

Geçmişte kalmayın, gelecekte yaşamayın, zihninizi şimdiki zamana odaklayın. —Buddha

Geçmişteki kötü deneyimlerin esiri olmak ya da sürekli geleceği kurcalamak, harekete geçebileceğimiz esas andan bizi uzaklaştırır.

Geçmişi ve geleceği kullanmak, eğer 4. maddedeki gibi bir amacı tanımlamak için yapılıyorsa verimli olabilir. Fakat zihninizi yaşadığınız andan uzaklaştırmak çoğu zaman zararlıdır.

Size verilen anı kucaklamanız ve verimli şekilde değerlendirmeniz, korkularınızı azaltacaktır….

Hayatta ilerlerken, adımlarınızı korkusuzca atmanız dileğiyle.

 

Uzman Psikolog Hülya Öznehir Çintan